İdlib’de 36 askerimizin şehit olduğu alçak saldırının ardından Türkiye Bahar Kalkanı Harekatı’nı başlatmış ve mülteci krizinde hiçbir destek vermeyen Avrupa ülkelerine sınır kapılarını açmıştı. Kanal7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 yazarı Mehmet Acet, İçişleri Bakanı Soylu ile konuştu. Soylu, Yunanistan’ın yaptığı zulme rağmen başarılı olamadığını, 30 mülteciden 29’unun Avrupa’ya geçtiğini söyledi.
Kanal7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 yazarı Mehmet Acet, “Avrupa ile yeni bir başlangıç için zemin müsait mi?” başlıklı yazısında, Avrupa’ya giden mültecileri kaleme aldı. Yunanistan‘ın yaptığı zulme rağmen başarılı olamadığına vurgu yapan Acet, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı görüşmeden çarpıcı detayları açıkladı. Acet, Soylu’nun, Yunan güvenlik güçlerinin her 30 kişiden ancak birini Türkiye topraklarına geri gönderebildiklerini söylediğini belirtti. Acet’in bugünkü yazısı şöyle
Hz. Ali’ye zemheriden daha soğuk olan nedir diye sorulduğunda “Nâmerde muhtaç olmak” cevabını vermiş.
Ne dersiniz?
Avrupa topraklarına yönelen sığınmacıların Yunanistan’da karşılaştıkları muameleyi birebir yansıtmıyor mu bu söz?
Mart soğuğunda üstleri başları soyulup, paraları alınıp, üstüne bir de dayak yiyen insanların namerde muhtaç olmaları durumu.
İdlib krizinin derinleşmesiyle birlikte Türkiye sığınmacılarla ilgili politikasını gevşetme kararı alıp, Avrupa kapılarını açmasının ardından Yunanistan sınırından gelen görüntüleri izlemiş olmalısınız.
Pazartesi günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile bu meseleyi konuştuk, bir takım bilgiler aldık.
Bakan Soylu’nun verdiği bilgiye göre konuştuğumuz gün itibarıyla Yunanistan sınırını geçenlerin sayısı 145 bini bulmuştu.
Yani, Yunan makamları ne kadar gaddarca bir tutum sergileseler de bu akını durdurmayı başaramadılar.
Soylu, Yunan güvenlik güçlerinin her 30 kişiden ancak birini Türkiye topraklarına geri gönderebildiklerini söyledi.
Bu anlama geliyor?
Kendi kararlarıyla Yunanistan sınırına giden her 30 kişiden 29’unun çoktan Avrupa topraklarının derinliklerine doğru yol almış oldukları anlamına geliyor.
Ankara’nın, sığınmacıları kendi topraklarında tutma politikasını gevşetme kararı almasının temel gerekçesi, Avrupa’yı Suriye krizi konusunda inisiyatif almaya zorlamak.
Gelinen nokta itibarıyla ‘zorlayıcı diplomasi’ denilen bu yaklaşımın karşılık bulduğu da anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Pazartesi günü Brüksel’e yaptığı günübirlik ziyarette, 2016’da yapılan anlaşmanın güncellenmesini talep etti.
Brüksel’de bir karar çıkmadı ama heyetler oluşturularak bir anlaşma zemininin oluşturulması yönünde karşılıklı bir irade beyanı karşımıza çıkmış oldu.
Erdoğan’ın dönüş yolunda açıkladığı üzere, Salı günü Almanya Şansölyesi Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve programı ayarlanabilirse İngiltere Başbakanı Johnson İstanbul’a gelecek ve bir dörtlü zirve yapılacak.
İçişleri Bakanı Soylu ele yaptığımız sohbette, 2016’da yapılan anlaşmanın ‘vize serbestliği’ bölümüyle ilgili bir ilerleme olup olmadığını sordum.
Türk vatandaşlığına vizesiz Avrupa seyahati olarak bildiğimiz bu anlaşma Türkiye’nin 72 maddelik düzenlemeleri hayata geçirmesine bağlanmıştı.
Bu 72 maddenin 6’sı hariç tamamı yerine getirildi.
Ancak Avrupa Birliği makamlarının özellikle terörle mücadele kanunuyla ilgili taleplerinden vazgeçmemesi bir kilitlenmeye yol açtı.
Soylu’ya vize muafiyetiyle ilgili neden bir sonuç alınamıyor diye sorduğumda önündeki kağıda bir çizgi çizdikten sonra “Görüşmelerle bu çizginin sonuna geldikten sonra Avrupalılar, en başa dönüp tekrar oradan işi başlatıyorlar” dedi.
Yani bir güvensizlik var ortada.
Avrupalı yetkililerin kendi istediklerini elde ettikten sonra mesele Türkiye’nin taleplerine geldiğinde işi yokuşa sürmeleri, bu talepleri sonuca bağlamamaları gibi bir durum söz konusu.
Ankara’nın sığınmacılar için kapıları açması üzerine Avrupa Birliği ile temas trafiği yeniden hızlandı.
Ancak şu haliyle bu trafiği Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye kucak açması olarak yorumlamak çok ileri olur.
Bir süredir epeyce açılmış olan makasın kapanması kolay görünüyor.
Zaten Brüksel’deki yaklaşımın, Türkiye için yeni bir pencere açmaktan ziyade, sadece kapıları zorlayan sığınmacı krizini aşmaktan ibaret olduğunu Pazartesi günü gittiğimizde kendimiz de fark ettik.
Ne Gümrük Birliği’nin güncellenmesi,
Ne vize muafiyeti,
Ne bloke halde tutulan müzakere fasıllarının açılması.
Tek düşündükleri, mülteci krizinin Avrupa topraklarına daha büyük zarar vermesinin önüne geçmek.