Yaşadığım şehirde sonbahar pek olmaz. Yaz’dan Kış’a, Kış‘dan Yaz’a geçilir aniden. Oysa bu yıl tam bir Sonbahar yaşıyoruz. Ne hoş.
Sonbahar, gereksiz yapraklardan kurtulma ayıdır dev çınarların. Bir vazgeçiş, bir yeniden başlamadır adeta. Ağaçlar, alıp verme dengesinin sonlandırıldığı yapraklarından silkelenip kurtulur. Bu şekilde, yeni ve taptaze yapraklara yer açılır.
Bir “yeniden doğuştur” sanki sonbahar. Yeniden başlamak, daha da gürleşmek ve güzelleşmek için açılan bir penceredir.
Halbuki ne zordur yenilenmek. Yılların alıştırdığı parçalardan ya da anlamlardan kurtulmak. Uzaklaşmak değil ha kast ettiğim. Koparıp atmak. Yok saymak bir anlamda. Geri dönmemek üzere vedalaşmak. Arkaya bakmamak.
Bizim için de hayat böyle değimli dostlar.
Düşen her yaprağın hissidir. Bağlıyken güzelleştirmediği, yorduğu daldan koptuğunda rüzgara teslim olmanın şaşkınlığı. Çoğunlukla, bağlıyken beğenmediği dalda vakur ve havalı salınırken, kendini sallayan rüzgarı kardeş bilip onunla cilveleşirken birden bağımsız kalıp o masum rüzgarın oyuncağı olmaya uzun süre alışamaz.
O masum salınışlar artık yerini hırçın sürüklenmelere, sonunu bilmediği yollara savrulmalara, kırılıp dökülmelere, hırpalanmalara yol açmaktadır ama dal onu bırakmıştır ve bir “ keşke” de kalmıştır.
Oysa çınar bunu pek umursamaz. O yıllarca emek verdiği yaprağın hırçınlığıyla çabalamaktan yorgun, vaz geçmiştir artık o yaprağı tutma çabasından ve bırakmıştır. Dalları dinlenmiştir. Artık yeni taptaze yapraklara ve yepyeni bir güzellikle yeni bir ilk bahara hazırlık başlamıştır. Önce sulu ve soğuk bir kışta kendine döner. İçsel gücünü çoğaltır, yeni tohumların kıvılcımlarını hazırlar. Bilir ki bir ilkbahar sabahına uyanacak ve yepyeni bir yaşamı olacaktır güzelliklerle dolu.
İşte böyle, yeniden başlamanın mevsimidir sonbahar. Ölüme direnmenin, yaşamı çabalayarak uzatmanın devrimciliğidir.
Bilir misiniz. Kartallar hep yükseklerde uçarlar. Asildirler. Leş yemezler mesela. Kolay av olmazlar. Fakat sadece 40 yıl yaşarlar.
40 yılın sonunda çoğu atalet içerisindedir. Derin bir teslimiyeti erişmişlik ya da güç zannederler. Sabırla çekilirler bir ıssıza ve ölürler.
Oysa bazı kartallar devrimcidir. Kabullenmez bu sözde ermişliği ve teslimiyeti. Onların sabır anlayışları farklıdır. Aykırıdır onlar.
40 yıl geldiğinde uçarlar en sarp kayaya düşünmeden. Bir kaya kovuğuna çekilirler. Çilehaneleridir bu kovuk. Önce gagalarıyla tek tek tüylerini yolarlar acılara inat. Yetmez bu. Yine gagalarıyla tırnaklarını sökerler. Artık yolunmuş tavuk gibidirler. Acı ve kan her taraflarında. Tüysüz, tırnaksız, pençeleri artık eskisi gibi tutunamaz haldedir. Yetinmezler. Kayalara vura vura gagalarını da kırarlar acı içinde. Artık avlanacak halleri de kalmamıştır o kayadaki kovukta.
Biteceğini bildikleri bir çile başlamıştır ömürlerinde. Onların sabrı işte bu anlarda başlar. Beklerler. Beklerler.
Bir süre sonra yeniden tüyleri çıkmaya başlar. Gaga yeniden oluşur. Tırnaklar yeniden uzar. Çilehanedeki inisiyasyon devam eder bu şekilde. Ve bir gün o mucize gerçekleşir. Tüyler eskisinden daha parlak ve gür. Tırnaklar daha güçlü, pençeler daha sağlamdır. Artık yepyeni ve çok güçlü gagaları vardır. Bu hale geldiklerinde çilehane günleri biter. Mağrur ve vakur havalanırlar.
40 yıl daha yaşarlar. Yeniden doğmuşlardır.
Bizler için de böyledir bu döngü. Karamsar, bırakmış, vaz geçmiş hallerimizde hayattan, aslında bir çilehane çağırmaktadır bizi.
Oraya uçmalıyız. Hayattan değil kesinlikle, ama bizi aşağı çeken gereksiz tüy, yaprak, gaga, tırnak, dal ne varsa söküp atmalıyız. Acılanarak. Ağlayarak. Kanayarak.
Kadere inat, öğretilere inat. Dayatmalara inat. Herşeye ve herkese inat.
İşte böyle yeniden doğarız.
Bu şekilde yeniden var oluruz.
Bu şekilde bir sonbahar fırtınasından bir ilkbahar sabahına uyanırız.
Hayat yaşayabildiğimiz kadarını verir bize.
Hissedebildiğimiz kadar mutluyuzdur.
Özgürlüğümüz kadar yüksek, kararlılığımız kadar devamlıyızdır.
Attığımız her tüyden sonra daha güzelini evren verir bize.
Tanrı koparttığı her yaprağımızın daha iyisini bize verecektir.
Bunu umut etmekle de sınırlayamayız. Bu noktada başlayan sabrımızla kavuşuruz yeni güzelliklere.
Direnmeliyiz. Kendi devrimimizi yapmalıyız.
Ne kadar susuz olursak olalım, kabımız kadar su alabiliriz akarsudan. Kabımızı büyütebilmeliyiz, aldığımız suyun azlığından şikayet etmeden.
Her sonbahar bir başlangıçtır.
Ne deyim. Uğur ola çileniz. Yeni hayatınızı kucaklayabildiğiniz ilk baharlarınıza tez ulaşasınız.